23 Aralık 2011 Cuma

3nd

inanılmaz ama gerçek: severek dinlediğim bir başka japon grup.

(hayatımda hiç ırkçı olmadım ama japonların kültürlerine de alışamadığım bir gerçek. yani şey... çok "mutlu" değiller mi sence de üzgün kuş?)

17 Aralık 2011 Cumartesi

3epkano

baştan söyleyeyim: bu grubun adı nasıl okunur, bilmiyorum.

şimdi contemporary classical diye bir tür var hani, pek popüler oldu. işte "before it was mainstream", bu 7 kişilik grubumuz bu işi yapıyorlardı diyebiliriz. yani en azından 2004ten beri yapıyorlar. işin içine yaylılar girdiğinde benim aklım çeliniyor şahsen, ama, ama! düz gelip düz gidiyor be üzgün kuş. hani son zamanlarda emre ile ortak bir sıkıntımız var, dinlediğimiz müziklerde "epik" bir şeyler arıyoruz ama bulamıyoruz. bunda onu da aramadım, elimdeki 2 albümlük 20 şarkı boyunca bunun aslında 20 şarkı uzunluğunda tek şarkı olmadığını bana gösterecek bir şey bekledim. olmadı. yine de yaylılardan dolayı gideri var desem de, bana küçük sürprizler yapmasını isterdim. üzüldüm o açıdan.
:(

6 Aralık 2011 Salı

Autumn In Hiroshima

merhaba üzgün kuş, seninle autumn in hiroshima hakkında iki çift laf yapmak istiyorum. bu arkadaşların a sleeping portrait of klara isimli albümünü 4 kere baştan sona dinledim, birinde pür dikkat birinde iş yaparken vs.ya şarkılar tek tek bakınca baya güzel gibi ama hiç akılda kalmıyor, akıyor gidiyor. tamam post-rock ile iş yapmak çok keyifli olabilir ama bu kadarı bence biraz fazla. epiği az kalmış yani. yinede umutlu olmak lazım 2. albümde belki mesafe kat ederler. neyse üzgün küş, üzgün kalmaya devam.

29 Kasım 2011 Salı

you.may.die.in.the.desert

merhaba üzgün kuş, nasılsın?
sanırım seni çok üzdük bu geçen süre zarfında. olsun. hayat da böyle bişi zaten. bugün you.may.die.in.the.desert kahvaltı sonrası konuğum oldu. ders çalışmamak için elimden geleni yaptığım şu günde beni anladı, destek oldu. seattle'danlarmış, bir sevindirik oldum, daha bir severek dinledim. zaten tür olarak da böyle deneyseller, math rocklar, post bir şeyler diyebiliriz, başarılı yani. tek eksiği "epik" bir yanı olmaması. bu büyük bir sorun, şımarıklık. hani o kadar çok güzel müzik var ki, "daha da!" istiyorsun, "güzel" dediğin şey zaten ortalama kalıyor.
neyse kısa keseceğim, ama bugünlük de böyle olsun. bears in the yukon albümleri 2006da çıkmış, bir sonraki albüm için "2011'de bir ara" çıkacak demişler, çıktıysa onu da dinlerim artık.
sevgiler saygılar seattle'a buradan.

14 Kasım 2011 Pazartesi

followed by ghosts

üzgün kuşu üzmek gerekiyor. sürekli ilgi gösterilen kuş üzgün kalabilir mi? kalamaz! o yüzden az ilgi... bahabemizi verdiğimize göre yıllardan sonra gelen ilk girdimize girebiliriz. (ikileme) followed by ghosts mervanım ile benim post-rock keyiflerimizin kesiştiği noktada bulunan nacizane bir grup. 2007 ve 2008 de iki albüm yumurtlamış bu kuşlar bi arada dağıldı. sonra geri toplanıp bizi sevindirdiler. şimdi de Still, Here adlı bir albüm daha çıkarmışlar. İlk albümün tadını vermese de dinlenilesi, gelecek için umut vaad eden bir albüm güzel yani. ahanda şuradan dinleyebilirsiniz: şurdan

3 Eylül 2011 Cumartesi

kyte

uzuuun bir aradan sonra merhaba üzgün kuş. seni unuttuk sanmıştın değil mi. aslında hayır. sadece bir yaz mevsiminden beklenmeyecek kadar yoğun ve dolayısıyla da yorgun idim, idik.
arada birkaç yeni grup denk geldi dinledik, "bu kimdi yaa" dedik, anımsamaya çalıştık, benim klavyemin ç, o ve 0 tuşları bozuldu filan derken hayat bir garip oldu. tatil yapamadım bir de, bu üzücü kısmı. ama dredg konserine gideceğiz tatil niyetine, o güzel olacak. neyse konuyu dağıttım. kyte diyecektim de, başta bi hasret gidereyim demiştim. kyte. bu ingiliz abileri 2009 başlarında bi dinleyip geçmişim, albümleri erased tapes'den çıkmış olduğuna göre olafur'dan (eski ev arkadaşım, you know) duymuş olmam kuvvetle muhtemel. taglerimiz arasında ambient-electro-pop var, insanda bi "bu ne lan dskjfsljd" hissiyatı uyandırsa da, dinleyince "ayyyyy <3" moduna giriveriyorsunuz. yalnızca ilk self-titled albümlerini dinlemiş olmakla beraber "sunlight", "these tales of our stay" ve "they won't sleep"i özellikle öneriyorum, öte yandan bir albümü baştan sona dinlemeyince o albümün arkamızdan ağladığı inancımı da burada itiraf ediyorum.
ayrıca post-rock yazarız diye açtığımız bu blogu da hipster bişi yaptım ya iyice, neyse.
son olarak bloggerın bu yeni arayüz şeysi güzel olmuş ama alışmam zaman alabililililerle.

31 Temmuz 2011 Pazar

23 Mayıs 2011 Pazartesi

buried inside

benim gibi sevgi, barış ve kardeşlik insanlarına böğböğböğürtülü şeyler dinlemek hiç yakışmıyor.
böğürtüyü kapamanın bir yolunu bulursam tamam, müzik fena değil. gençken öyle şeyler dinlemişliğim var.

örnek: spoils of failure'dan VI. 2. dakikada böğürme başlayana kadar "aha olmuş bu" diyordum, sonra hayallerim yıkıldı.

asbestoscape

sevgili üzgün kuş,
bazen diyorum ki grupların şu biyografilerine hiç bakmayayım. ama elimde değil. last.fm bio sayfasında edebiyat sıçan, müziği içinse çok da farklı şeyler söyleyemeyeceğiniz gruplardan biri bu asbestoscape. tam aradığım ambient türünde bir yandan, öyle garip elektronik sesler yerine gitar var mesela. çok da bildiğin o klasik post-rock çizgisinde değil, bu da artı bir özellik. ama şu nedir allaşkına:
"Often evoking the same vibe as Akira Yamaoka’s scores for the Silent Hill series of video games as well as Angelo Badalamenti’s work for David Lynch, Asbestoscape is best taken on its own terms. Almost impossible to classify, one should probably just enjoy Asbestoscape’s soulful, beautiful and melancholy blend of styles."
buradan gruplara önerim: eğer biyografi kısmını kendiniz dolduracaksanız lütfen factual bilgiler kullanın, edebiyat sıçıp kendinize çok derin anlamlar yüklemenize gerek yok. müziğin kendisi yeterince anlamlı zaten.
buradan dinleyicilere önerim: sevdiğiniz grupların size yaşattığı o çok anlamlı felsefik şeyleri başkalarının da hissetmesi gerektiğini düşünmeyin. diğer insanları aptal yerine koymakla eşdeğer bişi bu, ayıp.

neyse, sonuç olarak grup kimlerden, nereden nasıl oluşmuş bilmiyorum. müzik fena değil, ama çok da akılda kalmıyor sanki. bir de bio'yu gördükten sonra önyargıönyargıönyargı oldum, o yüzden de olabilir.

19 Mayıs 2011 Perşembe

followed by ghosts

emreciğimin sinir olduğu bir özelliğim vardır, bir şeyi çokçokçok sevmiş ve benimsemişsem kimseyle paylaşmak istemem. benimdir o. sadece benim! bu bencilliğin de bir sınırı var tabii, bazen bazı şeyler öyle güzel oluyor ki "bunu paylaşmalıyım, herkes sevmeli!" diyorum. işte o şey'lerden biri followed by ghosts.
emrecim last.fmden göndermiş "bak çok güzel" diye, bir baktım ki 2008 eylül'de bir dinleyip geçmişim. kafama sıçayım dedim üzgün kuş. düşün. yanlış hatırlamıyorsam yndi halda'yı da o tarihlerde bulmuştum, o yüzden başka hiçbir şeye ilgi göstermemiş olabilirim, doğrudur. şimdi ise "yndi halda'ya kuma geldi" diyor emre beyler, öyle bir haldeyim evet.
last.fm biolarında gy!be ve explosions in the sky'dan etkilendikleri yazıyor ve bu "şu gruplardan etkileniyoruz" muhabbetini sevmesem de hak veriyorum kendilerine, ama daha çok explosions in the sky kısmına. ilk albüm the entire city was silent, özellikle de clear blue sky ve akabinde manifest destiny apayrı şeyler. sözlükte biri "mutlu post-rock" gibi bir şey demiş, mutlu değil ama umutlu diyebiliriz.
bu arada önemli bir bilgiyi de söylemeden geçemeyeceğim. bio'nun ilk cümlesinde aynen şu yazıyor: "Followed by Ghosts was an instrumental band from Iowa, United States." cümlenin yüklemine dikkatini çekerim: WAS. her güzel şey gibi bunlar da bitivermişler. fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla "velet" diyebileceğimiz yaştalarmış, maysipeyslerinde de çeşitli procelerle müziğe devam ettiklerini yazmışlar, bakalım daha görecek miyiz isimlerini.
kısaca, çok sevdim be üzgün kuş. o kadar sevdim ki, sen de sev istedim.

14 Nisan 2011 Perşembe

the burning paris

hiç birşey diyemiyorum üzgün kuş. bu grup vokalli ama bence damardan post-rock. üç gündür ne üzgün kargalar, serçeler, güvercinler sıçtım bir bilsen. ki bilmen çok kolay, dinle. hele let's watch the world collapse. off üzgün kuş of.

8 Nisan 2011 Cuma

*shels

uzun bir aradan sonra merhaba üzgün kuş.

bu sabaha karşı bir peypır bitirmenin sevinciyle uykuya daldığımda kafamdan tek geçen "yarın müzik dinleyebilcem!!!"di. aradan birkaç saat geçti, uykumu aldığımdan değil ama açlıktan uyandım. hani, bildiğin açlık. ama bir şey yemeden hemen müzik açayım dedim, yeni bir şeyler dinleyeyim filan. *shels çıktı, hakkında hiçbir şeye bakmadan dinlemeye başladım. müzik güzeldi, vokal birine benziyordu, bir dakika, oh noes, böğürüyordu.

tabii keşke en azından albümlerin kronolojisine baksaymışım dedim. ilk dinlediğim laurentian's atoll, sea of the dying dhow albümü ile aynı yıl (2007) çevrenin ilgisini çekmek üzere, daha sonradan çıkarılmış. başarılı olmuş mu bilemem, bu albümleri nereden aldım bilmiyorum keza. emre'den olabilir, neden olmasın. ama ben sea of the dying dhow'u kesinlikle çok daha beğendim, laurentian's atoll'da muntazaman bir böğürme söz konusu. arada ortak water var, o da wingsfortheirsmiles ile birlikte benim favorim oldu zaten.

öneri: water, wingsfortheirsmiles, the conference of the birds, the white umbrella, the killing tent

16 Mart 2011 Çarşamba

Neil On Impression

selamlar, deneysel bir blog entrisi ile karşınızdayım, bu blog yazıntısı ile deniyşik birşey yapmak istiyorum. az önce Neil On Impression grubun L'oceano Delle Onde Che Restano Onde Per Sempre* albümünü indirdim ve ilk şarkı benim çok büyük bir beğentimi kazandı. bu yüzden şarkı şarkı grup hakkındaki yorumlarımı siz kuş üzücülerle paylaşmak istiyorum.

1. irlanda : italyanlar da ireland'a irlanda mı diyor acaba**, grup italyan, şarkı ismi "irlanda". çok acaip. ama şarkı çok güzel, hem de öyle böyle değil çok güzel. çünkü hem benim hem mervenin seveceği tarzda, ikimizin damak tadının tam ortasında, bildiğimiz post-rock üstüne keman veyahut bir iki üflemeli çalgı eklediğinzide zaten kendini aşıyor, ki bu şarkı da öyle, temelde iki bölümden oluşuyor, ilk bölüm daha haraketli bir görüntü çiziyor, özet; güzel.

2. barone : ilk şarkıdan oldukça güzel bağladılar, albüm boyu bir çizgiyi sürdürürler umarım. piano/keyboard da girdi işin içine, ekipman olarak karışım tam istediğim gibi, post-rock çizgisine oranla davullar biraz silik kalmış ama olsun, melodiler, pasajlar oldukça başarılı, seviyorum. hmm yaylılara ani geçiş, hurra! vay, vay. şarkının tepe noktasına ne güzel bağladılar öyle, hem de bi sn es, haydi hep beraber yardırıyoruzdan öte güzel bir trafik ile geçiş oldu. epey tuttum ben bu grubu.

3. Il faro E La Barena : balmorhea?, bir geçiş şarkısı gibi duruyor bu parça, gitarist bi dur, davulcu kafa siktin demişler, ve yaylılarla üflemeliler 2 dklığına kaydı elegeçirmişler gibi. ama olur yer yani, dur bakalım albüm buradan nereye gidecek, heycan içindeyim üzgün kuşların sorumsuz ebeveynleri.

4. Il Giardino Dei Riflessi : hmm bir önceki şarkının olayı bu şarkıya hazırlık yapmakmış, bu şarkıya girizgah olmakmış. rtimler biraz daha güzelleşti, şarkının girişi oldukça ümit vaadedici, hadi bakalım. HMM, bu grup ani geçişleri çok farklı bir şekilde çözmüş, aniden çoşan/durulan anlar yerine, aktif enstürmanları bir anda değiştiriyorlar, melodide tekrarı bırakıp yeni bir yola giriyor. Vallahi sevdim, olmuş bence.

5. Glarontrlkla : gene bir pasaj şarkısı, gene 2 dk civarında, gene oldukça güzel.

tüm albüme yorum yapmak istiyordum ancak fikir değiştirdim, bundan sonrasını siz kuş bükücülere bırakıyorum, albümü bence edinin, en az birkez bi dinleyin. sirenssound'da linkeri mevcut.

*The ocean waves that remain To Forever (teşekkürler google translate)
** google translate'e göre "irlanda" italyanca ve ispanyolcada da irlanda demek.

10 Mart 2011 Perşembe

gifts from enola

kuşların boynunu büktüm sevgili okuyucular. zaten üzgündüler, bir de sahipsiz kaldılar. herhalde mevsimlerden ötürü, eski bildiğim tanıdık müziklerin sıcaklığında geçirdim günleri. yeni gruplar yeni müzikler dinlemez oldum son zamanlarda.

ama gifts from enola, uzun zamandır arşivde olan, bir iki şarkı dinleyip kapattığım ve böyle yaparak çok büyük haksızlık yaptığım bir grupmuş. bu yorumu sadece tek bir albüme (2009 yılında çıkmış olan) From Fathoms'a dair yapıyorum, diğer iki albüm sırada, mutlaka dinleyeceğim.

albüme dönersek aslında çok başarılı bir albüm. şarkılar tek tek çok başarılı, ki hatta trieste diye bir şarkı varki, climax noktası beni benden alıyor. hiç çekinmeden, şarkıların %50'sinin en az bir dominant climax noktası içeren post-rock türünde, benim karşılaştığım en iyisi. ama albüm olmamış. şarkılar olmuş, tek tek hepsi güzeller, en kötüsü bile idare eder ile iyi aslında arasında bir yere oturuyor. ama albümün bir teması bir havası yok, winamp* shuffle'da kalmış, farklı gruplardan farklı şarkılar dinliyor gibisiniz.

bakalım diğer albümlerde bu tema işi daha düzgün ise, bu yorumumu düzeltir, onlar hakkındaki ciklemelerimi de yazarım.

*winamp, çünkü wmp 12'nin flac desteği yok.

27 Şubat 2011 Pazar

everything is made in china

sevgili üzgün kuş,
şu genre şeyiyle aramın pek iyi olmadığını sana söylemiştim sanırım önceden. sevgili emrsag'ın aksine hiçbir şeyde kesin çizgilerim olmadığından "bu post-rock, bu shoegaze, bu vizigot" da diyemiyorum genel olarak, "ama bu da olur, şu da olur, her şey olur ki" diyorum. işte iyiden iyiye birbirine geçmiş genre'ler bu rusya'dan aramıza katılmış 3 arkadaşımız için de geçerli oluyor. post-rock diyebiliriz bir yandan, öte yandan vokal var, özellikle moving fragments'da "aha radiohead" dedim, ama hani bir aşure havası da vermeden shoegaze'i de katmışlar, ki bence bunlar kendi aralarında gayet dönüşüp karmaşıp güzel bişiler olabilirler, bahsettiğim türler lady gaga ya da kanye west'in yaptığı türden bir şeyler değil sonuçta.

neyse, olmuş diyor, sleepwalking dinlemeden bu arkadaşları geçmeyin diye de ekliyorum.

sevgiler,
alyenasyon.

6 Şubat 2011 Pazar

karma to burn

ya da "benim ayıbım".

alternatif başlığımızdan da görülebileceği üzere bir ayıp ettim üzgün kuş. term paper'ıydı, finaliydi ("yüksek lisansta final mi oluyomuş yeaa" diyen arkadaşlarımın gözlerinden öperim), işiydi gücüydü derken yeni hiçbir şey dinleyemez oldum. sadece dinleyememek değil sorun, okuyamadım, yazamadım, bakınamadım bile. ühühü. bu kadar zırlamadan sonra bugün denk geldiğim ve "omg nasıl haberim olmamış" dediğim bir grupla karşına çıkmış olayım değil mi. işte o grup, bu grup. karma to burn. hani kyuss vardı ya, biraz öyle ama aslında değil. last.fm free music player sağolsun ne var ne yok dinleyebiliyorum kendilerine dair, ama bu işin kötü yanı "şu albümle başlayın" da diyemiyorum. olduğu kadar. zaten evi toplamam gerekiyor, haftaya misafir gelecek. esen kal cikcik.